Dikkat Romantizm Var: Paris’teyiz!

Sanat, resim, lüks, romantizm… Bisiklet üzerinde takım elbiseli bir ceo mu görmek istediniz? Peki bir baget ekmek için 30 dakika boyunca sıra beklemeye ne dersiniz? Tüm cazibesi ve entrikasıyla Paris’ten sevgilerle!

Louvre’u görmek, Eyfel Kulesi’ne tırmanmak veya Notre-Dame’a gitmek için bir sebebiniz olabilir; lakin gerçek sihir sokaklarda bulunur bilesiniz… Paris’te köprü altı hayatları da, lüks burjuva sınıfını da bir arada görebilirsiniz. Paris güçlü bir kültürel kimliğe sahip olsa da, aynı zamanda dünyanın her yerinden kendi kültürlerini ve geleneklerini yaşayan insanlara da ev sahipliği yapıyor. Bu yüzden Paris’in en gözde mekanlarını ziyaret etmek yeterli değil; şehri gerçekten anlamak, Paris’in özünün ve büyüsünün en çok hissedildiği sokaklara çıkmak gerek…

Seine Nehri’nin karşısında, kendinizi Saint-Germain-des-Prés’teki bir kafede veya Latin Mahallesi’nin dolambaçlı sokaklarını keşfederken bulabilirsiniz. Bırakın şehir sizi etkisi altına alsın…

Eyfel Kulesi İle Karşılaşma An’ım…

İlk Paris(Fransa) seyahatim bundan 5 sene önce bir Avrupa turnesi sırasında gerçekleşti. Havalimanından bindiğim toplu taşımanın son durağı Eyfel Kulesi idi. Hava kararmıştı ve kule çoktan ışıklarını yakmıştı. Küçüklüğümden beri kitaplarda resmine baktığım, Pinterest’te İphone ekran resmi yaptığım bu ikon ile ilk karşılaşmam sandığımdan çok daha etkileyiciydi. Boşuna ‘ışıklar şehri’ demiyorlar… İşte tüm ihtişamıyla Eyfel Kulesi karşımda duruyordu. Zamanında bu kule Paris’e yapılacağı zaman, şehrin görüntüsünü bozuyor diye halk tarafından karşı çıkılmış. Bugün ise 7’den 70’e herkesin ilk durakların biri. İyi ki yapmışlar; her ne kadar klişe bir ikon gibi görülse de, bu kesinlikle etkileyici cazibesine engel değil.

Kafelerine Gitmek İkonik Bir Hobi Oldu

Kafeye gitme kültürüm pek yoktur. İşte insana kafe kültürünü aşılayıp, sanatsal bir ruhla birleştiren bu şehir yeni hobiler edinmenize sebebiyet verebilir… Paris’in kendine has bir kafe tarzı vardır; kareli kumaş sandalyeler, ince ayaklı küçük masalar ve sokak manzarası… Seine Nehri’ne karşı lattenizi yudumlarken Paris’in büyüsüne kapılmamak elde değil…

Birinci Sınıf Müzeler, Eşsiz Ressamlar…

Ne sanatçılar, oyuncular, gazeteciler geçti bu şehirden… Ve yine bu şehir ne şiirlere, ne filmlere konu oldu birer birer…Sadece Paris’e aşkını anlatan yazarlardan binlerce kitap olduğu aşikar… En ikonik sanat eserlerini gururla saklayan Paris, aynı zamanda bu sanatçıların yaşadıkları ve sanatlarını uyguladıkları yer. Yıllar geçtikçe, Paris’i evi olarak adlandıran sanatçılar arasında Renoir, Monet, Picasso’dan Salvador Dali ve Van Gogh’a kadar birçok sanatçı yer alıyor. Bugün Louvre, Centre Pompidou ve Orsay gibi büyük müzeler uğrak adreslerin başında geliyor.

Fransızlar sanatıyla olduğu kadar yemekleriyle de tanınırlar. Ünlü restoran kalite tescili olan Michelin Rehberi’ni bulmaları şaşırtıcı değil. Paris’teyken, Parisliler gibi yemek yemelisiniz. Bagetleri, kruvasanları, peynirleri ve makaronları yerinde tatmalısınız.  Champs-Elysees Bulvarı’ndaki lüks mağazaları gezip, Paris tarzı bir kafede soluklanmalısınız. Mağaza gezmek derken, satın almaktan bahsetmiyorum; bu şehrin mağazaları bile adeta bir müze! Dior, Channel, Gucci… Dış mekan tasarımlarını, ilginç 3 boyutlu reklam panolarını görmek için gidin!

Paris’in ne bir gezi rehberine, ne de bir bahaneye ihtiyacı yok. Yalnızca bir defa bile olsa kendinizi Paris’e götürün ve bu şehri kendi gözlerinizden izleyin…

Versal Sarayı’na gidin. Arc Kapısı’ndan geçin. Sainte Şapeli’ne uğrayın, Montmartre’de amaçsızca dolaşın, baget yiyin ve belki Paris Disneyland’a bile gidersiniz!