Vatansever bir baba, üç küçük çocuğunu Ankara’dan trene bindirerek, en ince ayrıntısına kadar planladığı bir seyahate çıkarıyor. Hem de tek başlarına.
Hüseyin Hilmi Orak, 1936 yılında dokuz ve on bir yaşlarında iki kız çocuğunu, yanlarına da yedi yaşındaki küçük kardeşlerini emanet ederek bir yolculuğa uğurluyor. Hem müthiş bir ilham örneği, hem de harika bir hikaye…
TARİHTEKİ İLK ‘İNTERRAİL’
Bu seyahat için; babaları tarafından en ince ayrıntısına kadar organize edilmiş tarihteki ilk interrail da diyebiliriz. Ankara’nın önde gelen iş adamlarından Hüseyin Hilmi Orak’ın çocukları karnede ‘pekiyi’ getirince, babaları onlar için inanılmaz bir tatil planlamış.
BABA ORAK, EN İNCE AYRINTIYI DÜŞÜNMÜŞTÜ
Türkiye’yi trenle gezecek bu ufaklıklar için en ince ayrıntıyı düşünmüş tabii. Çocukların gidip göreceği her noktadan, duracakları her istasyonlara kadar bir deftere not ediyor. Vatansever babanın gitmeden bir tembihi var elbette:
‘’ÖĞRENDİĞİNİZ HER ŞEYİ DEFTERE NOT EDİN’’
”Gittiğiniz yerlerde memleketin büyüklerini ziyaret ederek onlardan malûmat isteyeceksiniz ve bu suretle topladığınız bilgileri bu deftere yazacak ve defterinizi her yerde memleket büyüklerine imza ettireceksiniz. Bu defter size yurdun büyük bir hatırası ve ilerde sizin için bir rehber olacaktır.”
NASIL GEZDİLER
1936 yılları diyoruz, dünyanın sansasyonel bir çağ yaşadığı zamanlar. Nasıl olur da üç tane el kadar çocuk Türkiye’yi gezer? Gezer tabii, çünkü güven ve destek vardı; bakın nasıl…
11, 9 VE 7 YAŞLARINDA ÜÇ ÇOCUK
Gazi payeli eski bir subay ve bir iş adamı olan Hüseyin Orak’ın kızları Fatma 11, Ayşe Sahavet 9 ve Muzaffer 7 yaşındaydı. Batı kültürüne aşina olan baba Orak, çocuklarının yurt ve millet sevgisiyle bilgili bir şekilde yetişmelerini istiyordu. Orak’ın çocuklarını tek başına seyahate göndermesi hem Cumhuriyet’e hem de ülke yönetimine olan güvenini gösteriyordu.
DÜNYAYA BİR MESAJ VERİYORDU
O dönemler dünya Hitler’le, biz de Hatay sorunu ile uğraşıyorduk. Böyle bir zamanda yapılacak bir seyahat huzur ve güven ortamı konusunda gerek kamuoyuna, gerekse dış dünyaya bir mesaj veriyordu.
‘’YURDUNUZU TANIYIN, YOKSA SİZE GÜLERLER’’
“Sevgili Yavrularım, yurdunu tanımayan, bilmeyen kimseden bir fayda beklenemez. Bir kiracının bile oturduğu evin içinde ve etrafında neler vardır, bunu bilmesi lazımdır. Nerde kaldı ki siz, kendi evinizin (yurdunuzun) öz sahiplerisiniz. Onu iyice tanımazsanız, sahibi olamazsınız. Ona yabancı kalırsanız, size gülerler.’
‘’SİZİ AZİZ YURDUMUZU GEZMEYE GÖNDERİYORUM’’
Babalarımız bize küçükken böyle yol göstermediği için yurdumuza bigane kaldık, onu ihmal ettik. Bu yüzden ben babanız, çektiğim derin iç sızılarından ders alarak, dişimden ve boğazımdan artırarak ayırabildiğim üç buçuk kuruşu size yol harçlığı vererek sizi aziz yurdumuzu gezmeye, onun bereketli ve eşsiz topraklarını görmeye, temiz ve saf havasını almaya, onu yakından tetkik ederek benimsemeye gönderiyorum.”
YAKINLARI BU FİKRE KARŞI ÇIKIYORDU
Hüseyin Orak’ın yakın arkadaşları, akrabaları, dostları böyle bir seyahati çocuklar için tehlikeli, gereksiz ve zahmetli buldular. Fakat baba Orak çocuklarının atacağı her adımı büyük bir titizlikle planlamış ve gideceği yerlerde iş hayatından tanıdığı yakınlarına çocuklarla ilgilenilmesi için haber vermişti. Hangi şehirde kaç gün kalacaklarını, nerede konaklayacaklarını, kimler tarafından karşılanıp gezdirileceklerini çoktan ayarlamıştı. Onu bu düşüncesinden vazgeçirmek isteyen yakınlarına tavrı netti:
‘’ÇOCUKLARIMA VE MİLLETİME GÜVENİYORUM’’
‘’Çocuklarıma ve milletime güveniyorum. Ne onların başına kötü bir şey gelir, ne de devletimiz bu çocukları güven ve huzur içinde seyahat ettirmekten acizdir.’’
İşte bir babanın çocuklarına olan güveni ve motivasyonu cümlelerine böyle yansımıştı…
KIRIKKALE, KAYSERİ, SİVAS, ADANA…
Çocukların Ankara’dan başlayan yolculuğu sırasıyla Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Adana, Mersin, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Trabzon, Samsun, İstanbul olarak devam etti.
GİTTİKLERİ HER YERDE SEVGİ SELİYLE KARŞILANDILAR
Çocukların gittiği istasyonlarda meraklı kalabalıklar tarafından kendilerine gösterilen sevgi seli inanılmazdı. Hem Kamu yönetimi tarafından sağlanan yüksek güvenlik, hem de vatandaşın ilgisi sayesinde ceplerindeki parayı harcamaya fırsat bile bulamadılar.
HER ŞEYLERİ İLE İLGİLENİLİYORDU
Orak kardeşlerin gittiği her yerde müthiş bir ilgi ve hazırlık vardı. İstasyonlara halk toplandı.Vali ve Belediye Başkanı konuşmalar yaptı, altlarına araba tahsis etti ve şehrin tüm görülmeye değer kültürel ve tarihi yerlerini gezdirdi.
İSMET İNÖNÜ’NÜN MİSAFİRİ OLDULAR
İstanbul’a gelen kardeşler burada adaları ziyaret ettikten sonra 10 günlük konaklamalarında İsmet İnönü’nün de misafiri oldular. İnönü çocukların not defterine şu sözleri yazar; “Küçük seyyahları tebrik ettim. Seyahat sevmek bir memleket için çok iyi bir şey, teşvik olunacak bir arzudur. 12.09.1936.”
SEYAHATLERİ MEDYADA BÜYÜK YANKI BULDU
Orak kardeşlerin bu gezisi tüm Türkiye’de ve medyada büyük yankı buldu. Hatta gazeteler bu üç çocuğu boy boy manşetlerden veriyordu. İki ay süren gezinin sonunda çocuklar artık yorulmuş ve evin yolunu tutmuştu.
ANKARA GARI’NDA BİR YIĞIN İNSAN BEKLİYORDU
Ankara garında bir insan seli, Orak kardeşleri karşılamak için bekliyordu. Böylece o gün tüm vatandaşlar onları görmek için sıraya girmişti.
TÜRK SOSYOLOJİSİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ÖRNEK
Türkiye’deki çocuk gelişiminde ‘aileye olan bağımlılık’ kaygısı, çocuk hayatı için bir ‘kilit’ teşkil ediyor. Günümüzde hem güvenlik hem de ekonomik kaygılar motivasyonu düşürse de, destek çok önemli. Birçoğumuz hayal ediyor ama ulaşamıyoruz. Kaleme aldığımız Orak ailesinin seyahat örneği, işte tam olarak bahsettiğimiz bu noktaya dikkat çekiyor. Orakların hikayesi de böylece birçoğumuzun ufkunu açıyor…