Mardin bildiğiniz tüm şehirlerden ve ülkelerden farklı olarak bambaşka bir kültüre, bambaşka bir tarihe kapılarını aralıyor. Koskoca dünyanın ufacık bir mahallesinde bile bir arada yaşayamayan ayrılıkçı kültürleri, Mardin’de karşıtlık yaratmak yerine uyum içinde görüyoruz. Kentte bir arada yaşayan Hristiyan’ı da Müslüman’ı da aynı sokakta, aynı okulda ya da aynı kahvede görmek mümkün.
Mardin’in her köşesinde, Süryani mezhebine ait çok sayıda kilise, manastır ve mezarlık var. Mezopotamya medeniyetine yön vermiş, oradan dünya kültür ve edebiyatına büyük katkılar sunmuş Süryani halkı, bugün Mardin’de yaşam süren diğer mezheplerle anlayış içinde bir arada.
Beklentinin Çok Ötesinde Bir Şehir
Mardin’e havayoluyla gittiğiniz zaman yüksek binaların, asfaltla çevrili caddelerin olduğu bir şehre ineceksiniz. Şehir merkezine gitmek istediğinizde gözünüz ‘Mardin’ arayacak ama bulamayacaksınız. İşte tam olarak şuanda bulunduğunuz yer Yeni Mardin; yani geldiğiniz yerden hiçbir farkı yok. Dam üstünde insanlar, taş evler, tarihi medreseler ve gözünüzün aradığı her şey Eski Mardin’de. Yani yola devam ediyor, otobüse atlıyor ve aradığımız Mardin’in yoluna düşüyoruz.
Kültürler arası Anlayış Ve Uyum
Eski Mardin’e kuş bakışı bakarsanız karşınızda müthiş bir uyum ve ahenk göreceksiniz. Kente özgü tarihi evlerin, dar sokaklarının ardından başınızı nereye çevirseniz bir ‘medeniyet’ manzarası söz konusu. Bizler medeniyeti popüler metropollerde arıyoruz. Gözden çıkardığımız ya da aklımıza gelmeyen onlarcasını kaçırıyoruz. Medeniyetler şehri yakıştırmasının hakkını veriyor Mardin. Şöyle bir sokağa çıkıp yürürseniz, kulağınıza farklı dillerde konuşan insanların sesi, gözünüze ise bir yanda cami hocası, bir yanda haçlı kolyesiyle gezen bir papa takılıyor. Hoşgörü ve kardeşçe iç içe yaşamanın içselleştirildiği kenti gezmek, alışık olmadığımız bir tecrübe.
Mardin Denince: Ulu Camii
Mardin aynı zamanda oldukça verimli topraklara sahip. Zeytinlikler, kiraz ağaçları ve tabi ki buğday tarlaları kendinizi daha batı da bir yerde gibi hissettiriyor. Anlatacak çok şey var; Ulu Camii’den başlayalım
Ulu Camii uçsuz bucaksız ovalara tepeden bakan muhteşem bir camii. Osmanlı döneminde de ciddi tamiratlar gören yapı, karşısındaki yeşillikle birleşince ortaya seyir manzarası çıkıyor. Camii içerisindeki avlu ve çeşmeyi de mutlaka görün; bu yapılar hemen hemen bütün camiilerde var. Bizden camii duyduğunuz kadar, kilise de duyacaksınız; hem de bir iki tane değil, onlarcası mevcut.
Deyrulzafaran
Hristiyanlığı ilk kabul eden Süryaniler için önemli dini merkezlerden birindeyiz; Deyrulzafaran Manastırı. Deyrulzafaran içerisinde Mor Hananyo Kilisesi, Azizler Evi, Meryem Ana Kilisesi ve Güneş Tapınakları var. Çıkışında safran çayınızı istemeyi unutmayın.
Mardin’den 4 kilometre uzaklıkta bulunan Deyrulzafaran Manastırı,Türkiye’nin ve Süryaniliğin en önemli birikimlerinden biri. Yan yana yürüyen insanların biri camiiye biri kiliseye gidiyor. Yolları sadece ibadet zamanı ayrılıyor; çıkışında tekrar bir aradalar. Yapılan ayinlerden birine denk gelmeniz, bu atmosferi canlı canlı yaşamanızı sağlar.
Mardin’in en ünlü ve en işlek caddesi Tarihi 1. Cadde fakat vaktinizi burada harcamayın. Merkezlerden, caddelerden uzakta, Mardin’e bilinmeyen derinliklerde kaybolmaya geldik.
Çarşı Pazar Rotanız: Kayseriye
Kuruyemişten, sabuna, sabundan bakırcılara kadar her türlü yöreye özgü ürünü bulabileceğiniz güzel bir pazar önereyim; Kayseriye Çarşısı. Ufak tefek hediyelikler için aklınızda olsun.
Zinciriye Medresesi
14. yüzyılda inşa edilen ve mimari yapısıyla eşsiz bir Mardin dokusu. Keşfedin! Özellikle mimari yapısı sizi çok etkileyecek.
Mor Gabriel Kilisesi
Mor Gabriel Manastırı, dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks manastırı olma özelliği taşıyor. Mardin ilinin Midyat ilçesinde bulunan manastırın mimarisinden, tarihine özel bir yeri var. Listenizden eksik etmeyin, daha gezecek, görecek çok yer var.
Mardin Kalesi
‘’Kartal Yuvası’’ olarak da bilinen yapı, şehrin en üst tarafında müthiş bir manzara sunuyor fakat siz bu manzaradan maalesef mahrumsunuz çünkü çıkmanız yasak. Günümüzde, kale askeri üs olarak kullanılıyor. Merak etmeyin kuş bakışı bir Eski Mardin manzarası için birçok alternatifiniz var.
Üç Din Hoşgörü İle Bir Arada
Ve geldik Midyat’a. Mezopotamya denilen ve iki nehir arasındaki bereketli topraklarda kurulan Midyat’ta deyim yerindeyse ayak basmayan kalmamış. Midyat ve çevresinde bir yanda Müslümanlar, diğer yanda Hristiyanlar, öte yanda ise Ezidiler yaşıyor. Güvenlik problemi yok, rahat olun. Burada barışı simgeleyen beyaz güvencinleri göreceksiniz; kilise çanlarının ezan sesine karıştığı bir bölge için başka bir şey söylenemezdi zaten.
Tarihi Konuk Evleri
Bir Mardin evini ziyaret etmek istiyorsanız merkezde bulunan Devlet Konuk Evi’ne uğrayın. Bu bölgede bir de Kuyumcular Çarşısı var. Süryani ustaların yaptığı Telkâri mücevherlerle konuklarını büyüleyen çarşıya, takıyla arası olmayanların bile kayıtsız kalması zor. Kafesli kuyumculuk dedikleri çok ince işlemelerle yapılan tel kolyelerin işçiliğine hayran olmamak elde değil. “Midyat işi” el nakışı ise yörenin yaşayan bir diğer geleneği.
Mardin Müzesi
Mardin Müzesi, sadece eser varlığıyla değil, kütüphanesiyle ve bahçesinde kurulan Arkeopark ile hem farklı hem keyifli bir adres. Müze, “Mezopotamya neresi? Çivi yazısı nasıl yazılır? İlk yazıyı kim icat etti? İlk ateş nasıl yakıldı? En eski arabalar nasıldı? Eskiden ekmek nasıl yapılırdı?’’ gibi sorulara cevap veren bir ambiyans.
Mardin Mutfağına Da Bir Göz Atalım
Mardin’in sadece tarihi güzelliklerinden değil, o köklü ve şahane mutfağından da bahsedelim. Çünkü Mardin mutfağı; İşkembe çorbası, irok, ikbebet, soğan kebabı, kaburga dolması, dobo, firkiye, kiliçe, sembusek, accin, harire tatlısı ve daha nice parmak yedirten yemeklere sahip. Mardin’de gittiğiniz her yerde haşlanmış (ikbebet) ve kızarmış içli köfte (kibbe) yiyeceksiniz. Bir de kuzu eti elbette. Yöresel yemeklerin bu kadar yakıştığı bir şehirde sofraya oturmak insanı gerçekten heyecanlandırıyor. Masaya gelen her servis ayrı bir lezzet. Gaziantep olsun, Adana olsun, hepsi birer mide şöleni. Mardin’de hem kültüre, hem de yemeklere tıka basa doyacaksınız.
Farklı Bir Damak Tadı: Mırra
Mırra kahve, aslında Arap coğrafyasında oldukça sıklıkla tüketilen bir kahve. Onu diğer kahvelerden ayıran en büyük özelliği ise oldukça acı olması. Defalarca demlenen ve uzun bir uğraş sonucu hazırlanan kahveyi bir içişte bitirebiliyorsunuz. Tadının yorumunu size bırakıyorum ama sert bir kahve olduğunu bilin.
Dara Antik Kenti’ne …
Mezopotamya’nın Efes’i olarak tanınan Dara Antik Kenti ise, Mardin’in binlerce yıllık tarihini yansıtan, gözler önüne seren çok özel bölge. Dara Antik Kenti Mardin’in ve Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişine tanıklık ediyor.Şimdiye kadar yapılan kazılarda yalnızca % 30’u gün yüzüne çıkarılan Dara’da kim bilir nasıl bir tarih gömülü.. Şimdiye kadar ortaya çıkan kale, köprü, su kanalları, su sarnıçları, kilise, arasta, saray, çarşı, zindan, tophane, kaya mezarları ve sivil yerleşimler bölgenin tarihi önemini yeterince gösteriyor. Size de bu keşif için harika bir ortam hazırlıyor.
Editör notu: Mardin kapı şen olur türküsü Mardin’e ithaf edilmiş gibi görünse de aslında Diyarbakır yöresine aittir. Türkü de geçen Mardin kapı da Diyarbakır’ın surlarında bulunan 4 kapıdan biridir ve Mardin’e açılır. Burası vaktiyle eğlence, mesire alanı olarak kullanılmıştır.
”Bir kez girdi mi Mardin hayatına, bir kader gibi takip eder…”
Murathan Mungan